Budapeşte Gezi Rehberi: Gezilecek Yerler, Tavsiyeler ve İşaretli Harita
- Sabuha Öztürk
- 12 May
- 30 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 26 May
Tuna Nehri’nin zarifçe ikiye böldüğü, tarihiyle büyüleyen, geceleri ışıl ışıl parlayan bir şehir düşün: Burası Budapeşte! Gotik kalelerle termal havuzların, sanat dolu sokaklarla nefes kesen manzaraların buluştuğu bu şehir, Avrupa’nın en karakteristik ve romantik duraklarından biri. Hem gezgin ruhlara hem de keşfe doyamayanlara hitap eden Budapeşte’yi adım adım keşfetmen için bu rehberde; gezilecek yerlerden önerilere, harita detaylarından küçük tüyolara kadar her şeyi bir araya getirdim. Hazırsan, Budapeşte seni bekliyor!

Budapeşte seyahatinden önce bilmen gereken her şeyi Budapeşte Rehberleri altında topladım. Tarihi, kültürü, yeme-içme geleneği, ulaşım ve para birimi gibi tüm detaylar için göz atmayı unutma. Ek olarak bu yazının sonunda bütün Budapeşte gezilecek yerler ve yeme içme mekanı önerilerinin işaretli olduğu haritayı bulabilir, telefonuna kaydedebilirsin. (Google Maps)
Budapeşte Gezilecek Yerler Listesi (40 Önemli Konum)
Buda Kalesi (Budin Kalesi)
Parlamento Binası
Aziz Stefan Bazilikası (St. Stephen’s Basilica)
Zincir Köprü
Balıkçı Tabyası (Fisherman’s Bastion)
Matthias Kilisesi
Citadella ve Özgürlük Anıtı (Szabadsag-Szobor)
Budin Füniküleri (Budavari Siklo)
Büyük Kapalı Pazar (Great Market Hall)
Gellert Hamamı
Gül Baba Türbesi
Veli Bey Hamamı
Tuna Nehri
Tuna Kıyısındaki Ayakkabılar Anıtı (Shoes on the Danube Bank)
Küçük Prenses Heykeli (Kiskiralylany Szobor)
Margaret Adası
Özgürlük Köprüsü (Liberty Bridge)
Parisi Udvar
Dohany Sokağı Sinagogu
New York Cafe
Szimpla Kert
Vaci Utca Caddesi
Szechenyi Termal Hamamı
Kahramanlar Meydanı
Andrassy ut Caddesi
Vörösmarty Meydanı
Macaristan Devlet Opera Binası
Varosliget Şehir Parkı ve Vajdahunyad Kalesi
Macaristan Ulusal Müzesi
Kunsthalle
Memento Park (Szoborpark)
Hospital in the Rock (Kaya Hastanesi Müzesi)
Terör Evi Müzesi (Terror Haza Muzeum)
Budapeşte Güzel Sanatlar Müzesi (Szepmüveszeti Muzeum)
Franz Liszt Academy of Music
Budapeşte Tarih Müzesi (Budapesti Törteneti Muzeum)
Gellert Hill Cave (Sziklatemplom – Mağara Kilisesi)
Gozsdu Court (Gozsdu Udvar)
Metropolitan Ervin Szabo Kütüphanesi
Szentendre
Budapeşte geziniz için 4 tam gün ayırmanızı öneririz. Zira 40 ayrı noktanın hepsi birbirinden özel! :)
1. Buda Kalesi (Budin Kalesi)

Budin Kalesi, ya da yerel adıyla “Budai Vár”, Budapeşte’nin Buda yakasında Tuna Nehri’ne hakim yüksek bir tepede yer alıyor ve şehrin en ikonik manzaralarından birine ev sahipliği yapıyor. Aslında burası sadece bir kale değil; tarihi saraylar, müzeler, avlular ve taş sokaklardan oluşan koca bir kompleks. İlk olarak 13. yüzyılda inşa edilen kale, yüzyıllar boyunca birçok kez yıkılmış, yeniden yapılmış, farklı mimari tarzlarla süslenmiş.
Osmanlı döneminden Habsburglara kadar birçok medeniyetin izini taşıyan Budin Kalesi’nde gezerken, adeta tarih boyunca bir zaman yolculuğuna çıkmış gibi hissediyorsun. Bugün kalenin içinde Macar Ulusal Galerisi, Budapeşte Tarih Müzesi ve muhteşem bir kütüphane yer alıyor. Teraslardan Tuna Nehri, Parlamento Binası ve Peşte yakasının panoramik manzarası büyüleyici; hele gün batımında bir başka güzel oluyor.
Tepede yer aldığı için yürüyerek çıkmak biraz yorucu olabiliyor ama dilersen fünikülerle de ulaşmak mümkün, ki bu da başlı başına nostaljik bir deneyim. Budin Kalesi sadece bir tarihi yapı değil, aynı zamanda Budapeşte’nin ruhunu hissettiren, geçmişle bugünü bir araya getiren çok özel bir yer. Şehre gelen herkesin mutlaka zaman ayırması gereken bir durak bence.
2. Parlamento Binası

Budapeşte Parlamento Binası (Macarca: Országház), şehrin tam kalbinde, Tuna Nehri kıyısında tüm ihtişamıyla yükselen ve adeta Budapeşte'nin simgesi hâline gelmiş bir yapı. Dünyanın en büyük üçüncü parlamento binası olan bu devasa yapı, gotik, rönesans ve barok mimari unsurların harika bir karışımıyla tasarlanmış. Özellikle nehir kıyısından baktığında, sivri kuleleri, süslü heykellerle dolu cephesi ve ortadaki dev kubbesiyle gerçekten büyüleyici bir görüntü sunuyor. Gündüz vakti etkileyici ama gece ışıklandırıldığında bambaşka bir ihtişam kazanıyor; hele bir de karşı kıyıdan izliyorsan, masalsı bir manzara seni bekliyor.

Parlamento Binası’nın yapımı 1885 yılında başlamış ve tam anlamıyla 1904 yılında tamamlanmış. İçinde tam 691 oda, onlarca salon ve yaklaşık 20 kilometrelik koridor ağı var. İç mekânı da en az dışı kadar etkileyici; altın varaklı süslemeler, renkli vitraylar, mermer sütunlar ve tavan işlemeleriyle adeta bir saray havasında. Ayrıca içeride Macaristan’ın kutsal kraliyet tacı sergileniyor ve bu da binaya tarihi bir derinlik katıyor. Ziyaret etmek isteyenler için rehberli turlar mevcut ve önceden rezervasyon yapmanızı öneriliyorum çünkü oldukça popüler bir yer.
Parlamento Binasına giriş bileti almak isterseniz buraya göz atabilirsiniz.

Parlamento çevresi de bir o kadar keyifli. Özellikle bahar ve yaz aylarında çevrede yürümek, banklarda oturup nehri ve Buda tarafını izlemek çok huzurlu. Budapeşte Parlamento Binası, sadece mimarisiyle değil, şehrin tarihi, kültürel ve duygusal kimliğini yansıtan çok özel bir yer. Şehre gelen herkesin mutlaka görmesi gereken, sabah başka, akşam başka güzellik sunan bir başyapıt.
3. Aziz Stefan Bazilikası (St. Stephen’s Basilica)

Aziz Stefan Bazilikası (St. Stephen’s Basilica), Budapeşte'nin kalbinde yükselen, hem mimarisiyle büyüleyen hem de ruhani atmosferiyle huzur veren çok özel bir yapı. İsmini Macaristan’ın ilk kralı olan Aziz Stephen’dan alan bu görkemli bazilika, sadece bir ibadet yeri değil; aynı zamanda şehrin en büyük kilisesi ve en yüksek yapılarından biri. O kadar ki, kubbesine çıktığında seni 360 derecelik harika bir Budapeşte manzarası bekliyor — gerçekten nefes kesici!

19.yüzyılın ortalarında yapımına başlanan bazilikanın inşası tam 54 yıl sürmüş. Neo-klasik mimarinin güzel bir örneği olan bu yapı, hem dış cephesiyle hem iç süslemeleriyle göz kamaştırıyor. İçeri adım attığında devasa sütunlar, mermer işçilikler, altın detaylar ve fresklerle dolu kubbe seni karşılıyor. En dikkat çekici bölümlerden biri de Aziz Stephen’a ait olduğu söylenen mumya halindeki kutsal sağ el, özel bir şeffaf kutuda sergileniyor. Bu el, dini anlamda önemli bir sembol olarak korunuyor.

Bazilikanın içine giriş ücretsiz ama küçük bir bağış bırakmak yaygın bir gelenek. Eğer manzaraya meraklıysan, asansörle ya da biraz çaba gösterip merdivenle kubbeye çıkmanı kesinlikle öneririm. Yukarıdan hem Buda hem Peşte yakasını görebileceğin panoramik bir manzara var — özellikle gün batımında muazzam oluyor. Yaz aylarında bazilikanın içinde klasik müzik konserleri de düzenleniyor; tarihi bir mekanda müzik dinlemek istersen unutulmaz bir deneyim olabilir.
Bazilikanın bulunduğu meydan da oldukça keyifli. Etrafta kafeler, dondurmacılar ve akşamları canlanan restoranlarla dolu. Özellikle yazın açık havada oturup bazilikanın ön cephesine karşı bir kahve yudumlamak çok keyifli. Noel zamanı ise meydanda küçük ama şirin bir Christmas pazarı kuruluyor; sıcak şarap kokuları, el yapımı süsler ve ışıklarla dolu bu ortam gerçekten çok özel bir atmosfer yaratıyor.
4. Zincir Köprü

Zincir Köprü (Széchenyi Lánchíd), Budapeşte’nin simgelerinden biri ve Buda ile Peşte’yi birbirine bağlayan ilk köprü olma özelliğini taşıyor. Tuna Nehri’nin iki yakasını kavuşturan bu görkemli yapı, şehrin sadece coğrafi değil, tarihsel ve kültürel anlamda da birleştiği noktada yer alıyor. 1849 yılında açılan köprü, dönemin en modern mühendislik harikalarından biri olarak kabul edilmiş ve adını yapımını destekleyen önemli devlet adamı Istvan Szechenyi’den almış. İngiliz mühendis William Tierney Clark tarafından tasarlanan köprü, zamanla Budapeşte’nin en romantik ve nostaljik simgelerinden biri hâline gelmiş.

Zincir Köprü’yü ilk gördüğünde, her iki ucundaki heybetli aslan heykelleri dikkatini çekecektir. Bu aslanlar, şehre adım atan herkesi karşılayan sessiz nöbetçiler gibi. Gündüzleri ayrı, geceleri ayrı güzel olan köprü, özellikle akşam saatlerinde ışıklandırıldığında adeta bir peri masalını andırıyor. Geceleri karşı kıyıdan bakıldığında, köprünün üstünde dans eden ışıklar ve arka planda yükselen Parlamento Binası ya da Budin Kalesi, fotoğraf çekmek isteyenler için harika kareler sunuyor.

Köprüyü yürüyerek geçmek ayrı bir keyif. Nehir boyunca esen rüzgâr, altından geçen tekneler, uzakta çalan sokak müzikleri eşliğinde yürüyüş yapmak, Budapeşte’nin ruhunu en iyi hissettiğin anlardan biri olabilir. Köprüden geçerken bir yanda Parlamento’yu, diğer yanda Budin Kalesi’ni, tepelerde ise Matthias Kilisesi ve Balıkçı Tabyası’nı görmek mümkün yani hem yürüyorsun hem de görsel bir şölen yaşıyorsun.
Tarihi boyunca birçok olay atlatmış köprü, II. Dünya Savaşı sırasında bombalanmış ve tamamen yıkılmış. Ancak savaştan sonra aslına uygun şekilde yeniden inşa edilmiş. En son büyük restorasyonu ise 2020'li yıllarda gerçekleşti ve bu süreçte trafiğe kapalı kalarak sadece yayalara açılması da köprüye ayrı bir hava kattı.
5. Balıkçı Tabyası (Fisherman’s Bastion)

Balıkçı Tabyası, Budapeşte’nin Buda yakasında, Matthias Kilisesi’nin hemen yanında yer alan, masallardan fırlamış gibi görünen büyüleyici bir yapı. Ne bir kale, ne de askeri bir yapı olmasına rağmen, sanki Orta Çağ’dan kalma bir savunma suruymuş gibi duran bu tabya, aslında 1900’lü yılların başında Budapeşte’ye romantik bir hava katmak için inşa edilmiş. Yani işlevinden çok görünüşüyle ön plana çıkan bir yer ve kesinlikle şehirde en çok fotoğraf çekilen noktalardan biri.
Yedi beyaz kulecikle süslenen bu yapı, Macaristan’ın yedi kabilesini simgeliyor ve gerçekten de kulelerin her biri farklı bir noktaya hakim bir manzaraya sahip. Tabyanın yürüyüş yolları, kemerli geçitleri ve kulelerine çıkan merdivenleri adeta bir film setindeymişsin hissi veriyor. Özellikle sabah erken saatlerde ya da gün batımında burada olmak bambaşka bir deneyim; altın ışıklar Matthias Kilisesi’nin çinili çatısında dans ederken, karşında Parlamento Binası ve Tuna Nehri uzanıyor. Gerçekten kelimenin tam anlamıyla nefes kesici bir manzara.

“Balıkçı Tabyası” ismi ise biraz gizemli. Rivayet odur ki, Orta Çağ’da bu bölgenin savunmasından balıkçılar sorumluymuş; o yüzden bu isimle anılmış. Bugün ise burası sadece turistlerin değil, yerel halkın da keyifle vakit geçirdiği, düğün fotoğraflarının çekildiği, gençlerin gitar çalıp şarkı söylediği huzurlu bir alan. Tabyanın bazı bölümleri ücretsiz gezilebiliyor, ancak kulelerin en tepesine çıkmak istersen küçük bir ücret ödemen gerekiyor.
6. Matthias Kilisesi

Balıkçı Tabyası’nın hemen yanında yer alan ve şehrin en etkileyici yapılarından biri. Renkli, desenli çinili çatısı, zarif gotik mimarisi ve kulelerinin zarif yapısıyla sanki doğrudan bir masal kitabından çıkmış gibi görünüyor. Bu kilise sadece dışarıdan değil, içeriden de hayran bırakıyor. Sessizliği, vitray pencereleri, fresklerle süslenmiş duvarları ve taş oyma detayları gerçekten büyüleyici.
Kilisenin tarihi oldukça köklü; temelleri 13. yüzyıla kadar uzanıyor. Zaman içinde defalarca el değiştirmiş, kimi zaman Katoliklerin, kimi zaman Osmanlılar döneminde cami olarak kullanılmış. Siyah minare kısmı da Osmanlı zamanından kalma :) 19. yüzyılda ise büyük bir restorasyondan geçirilerek bugünkü zarif halini almış. İsmini ise Macaristan’ın sevilen kralı Kral Matthias Corvinus’tan alıyor. Hatta onun adını taşıyan kule, kilisenin en yüksek noktalarından biri.

Matthias Kilisesi, sadece dini bir yapı değil, aynı zamanda tarih boyunca krallık taç giyme törenlerine ve önemli devlet etkinliklerine ev sahipliği yapmış, yani Macar tarihinin tam kalbinde yer almış. İç mekanına girdiğinde bu tarihsel atmosferi hemen hissediyorsun. Loş ışık altında yükselen kemerli tavanlar, mistik bir hava yaratıyor. Ayrıca içeri giriş için küçük bir ücret talep ediliyor, ancak buna kesinlikle değiyor.
Matthias Kilisesi
Efsaneye göre Osmanlılar 1541’de Buda’yı fethedince Matthias Kilisesi’ni camiye çevirir. Yerel halk, kutsal sayılan Bebek İsa ile Hz. Meryem heykelini bir nişin içine saklayıp üzerini alçıyla kapatır. Yaklaşık 100 yıl sonra, bir patlama sonucu alçı dökülür ve heykel ortaya çıkar. İçeride bulunan Osmanlılar bunu ilahi bir işaret olarak görür ve kiliseyi terk eder. Bu olaydan dolayı Matthias Kilisesi’nin bulunduğu yerin tek bir kurşun atılmadan geri alındığı söylenir.
Mattias Kilise'sine giriş bileti ve konser gibi etkinlikler için buraya göz atabilirsiniz.
7. Citadella ve Özgürlük Anıtı (Szabadsag-Szobor)

Citadella, yani kale, 1850’lerde Habsburglar tarafından, 1848-49 Macar Özgürlük Savaşı'nın ardından şehri denetim altında tutmak amacıyla inşa edilmiş. Kısacası, şehri korumaktan çok, şehre gözdağı vermek için yapılmış bir yapı. Bugünse artık askeri işlevi kalmamış olsa da, kalenin kalıntıları hala görülebiliyor ve bölge turistler için bir seyir terası gibi kullanılıyor.

Hemen önünde yükselen Özgürlük Anıtı (Szabadsag-szobor) ise 1947 yılında dikilmiş. Elinde palmiye yaprağı tutan, dimdik duran kadın figürü, savaşlarda hayatını kaybedenleri ve özgürlük mücadelesini simgeliyor. İlk olarak Sovyet zaferini anmak için dikilmiş olsa da, Komünist rejimin ardından anıtın anlamı değiştirilerek tüm özgürlük savaşçılarına adanmış bir sembol haline getirilmiş. Şehrin hemen her yerinden görülebilen bu heykel, gece ışıklandırıldığında oldukça etkileyici bir siluet oluşturuyor.
8. Budin Füniküleri (Budavari Siklo)

Budapeşte’de hem nostaljik bir deneyim hem de oldukça pratik bir ulaşım aracı. 1870 yılında hizmete giren bu tarihi füniküler, Tuna Nehri kıyısındaki Clark Adam Meydanı ile tepedeki Budin Kalesi arasında kısa ama dik bir hatta çalışıyor. Özellikle kaleye yürümek istemeyenler ya da şehri farklı bir açıdan görmek isteyenler için harika bir alternatif.
Fünikülerin kendisi tam anlamıyla zaman kapsülü gibi; ahşap detaylı kabinleri, pirinç tutacakları ve cam pencereleriyle sanki 19. yüzyıldan fırlamış gibi. İki kabin karşılıklı olarak çalışıyor ve biri yukarı çıkarken diğeri aşağı iniyor. Yolculuk sadece 1-2 dakika sürse de, şehir manzarası eşliğinde yapacağın bu kısa yolculuk oldukça keyifli.

Fünikülerle yukarı çıktığında seni doğrudan Budin Kalesi’nin ana giriş kapısında bırakıyor; yani Matthias Kilisesi, Balıkçı Tabyası ve müzeler çok yakında oluyor. Aşağıdan yukarıya çıkarken ise Zincir Köprü’nün, Parlamento Binası’nın ve Tuna Nehri’nin muhteşem manzarasını izleyebiliyorsun — özellikle gün batımına yakın saatlerde, altın ışıkların şehre vurduğu o kısa yolculuk büyüleyici bir deneyime dönüşüyor.
Füniküler her gün sabah saatlerinden akşam geç saatlere kadar çalışıyor, ve biletini gişeden ya da toplu taşıma kartı geçerli değilse nakit/pos ile alabiliyorsun. Bilet biraz pahalı gibi görünebilir ama deneyim buna değiyor, özellikle ilk kez Budapeşte’ye gelenler için.
Budavari Siklo'nun (Budin Füniküleri) 2025 yılı itibarıyla güncel bilet fiyatları:
Tam bilet (gidiş-dönüş): 5.000 HUF
İndirimli bilet (3–14 yaş arası çocuklar): 2.000 HUF
Aile bileti (2 yetişkin + 3 çocuk): 12.000 HUF
3 yaş altı çocuklar: Ücretsiz
Online bilet için resmi web sitesi burası. Fakat çevrimiçi alımlarda her bilet için ek olarak 175 HUF işlem ücreti uygulanmakta.
9. Büyük Kapalı Pazar (Great Market Hall)

Budapeşte’nin en renkli ve en canlı noktalarından biri olan Büyük Kapalı Pazar, hem göze hem de mideye hitap eden bir yer. 1897 yılında inşa edilen bu tarihi pazar, Özgürlük Köprüsü’nün hemen Peşte tarafında, Tuna kıyısında yer alıyor. Dış cephesi ve çatısındaki rengârenk Zsolnay çinileriyle daha dışarıdan seni kendine hayran bırakıyor.

İçeri girdiğinde ise capcanlı bir atmosfer karşılıyor: Zemin katta taptaze meyveler, sebzeler, baharatlar ve özellikle de bolca Macar paprikası raflarda seni bekliyor. Üst kata çıktığında hem geleneksel el işi hediyelik eşyalar bulabiliyor hem de küçük lokantalarda langos gibi Macar mutfağının nefis sokak lezzetlerini tadabiliyorsun. Bodrum katında ise balıkçılar ve turşucular gizli bir dünya gibi karşına çıkıyor. Her katta ayrı bir keşif var!
Hafta içi sabahın erken saatlerinden akşama kadar açık, ama Pazar günü kapalı olduğunu unutma. Budapeşte’ye gelmişken hem otantik bir pazar gezisi yapmak hem de yerel halkla iç içe olmak istiyorsan buraya mutlaka uğramalısın.
10. Gellert Hamamı

Budapeşte’nin termal sularıyla ünlü olduğunu duymuşsundur ama bu deneyimi en zarif haliyle yaşamak istiyorsan adres belli: Gellert Hamamı. 1918 yılında inşa edilen bu tarihi hamam, şehri süsleyen Art Nouveau tarzının en güzel örneklerinden biri. Gellert Oteli’nin hemen yanında, Gellert Tepesi’nde yer alıyor ve içeri adım attığın anda seni mozaiklerle, renkli vitraylarla, mermer sütunlarla bezenmiş adeta saray gibi bir atmosfer karşılıyor.
Hamamın en büyük özelliklerinden biri, şifalı termal sularının gerçek kaynaklardan gelmesi. Romatizmal rahatsızlıklardan cilt problemlerine kadar pek çok derde deva olduğu söyleniyor. İçeride hem kadınlar hem erkekler için ayrı ayrı termal havuzlar var ama karışık kullanılan havuzlar ve açık alanlar da mevcut. Özellikle cam tavanlı, sütunlu iç havuzu gerçekten büyüleyici — suda yüzmekten çok, sanata bakar gibi etrafa bakıyorsun. Yazın açık olan dalga havuzu da hem eğlenceli hem serinletici.

Gellert Hamamı, biraz daha turistik ve fiyat olarak diğer hamamlardan pahalı olabilir ama sunduğu mimari atmosfer, hijyen seviyesi ve hizmet kalitesiyle gerçekten özel bir deneyim. Şehirde yoğun bir gün geçirdiysen, kendine bir ödül verip burada birkaç saat keyif yapmak Budapeşte gezine şahane bir dokunuş katar.
Giriş Ücretleri
Hafta içi (Pazartesi–Perşembe)
Dolaplı bilet: 11.000 HUF
Kabini olan bilet: 12.500 HUF
Hafta sonu (Cuma–Pazar) ve resmi tatiller:
Dolaplı bilet: 12.500 HUF
Kabini olan bilet: 14.000 HUF
Açılış Saatleri
Genel: Her gün 09:00 – 19:00
Havuz alanı: 09:00 – 18:40
Sauna ve buhar odaları: 10:00 – 18:00
Gişe kapanışı: 18:00
Masaj ve Ekstra Hizmetler
20 dakikalık masaj: 10.800 HUF
45 dakikalık masaj: 18.000 HUF
60 dakikalık premium masaj: 26.000 HUF
Kiralama ve Satın Alma Ürünleri
Havlu: 6.600 HUF
Kadın/Erkek mayo: 6.000 HUF
Bornoz: 12.000 HUF
Terlik: 4.000 HUF
Bone: 2.000 HUF
11. Gül Baba Türbesi

Budapeşte’nin Buda yakasında, yemyeşil Gül Tepesi’nde sakince duran Gül Baba Türbesi, hem Osmanlı geçmişinden izler taşıyor hem de Türk-Macar dostluğunun en güzel sembollerinden biri olarak öne çıkıyor. Asıl adı Cafer olan Gül Baba, Bektaşi tarikatına mensup bir dervişmiş ve başındaki gülü hiç eksik etmediği için ona bu isim verilmiş. Kanuni Sultan Süleyman’la birlikte Budin seferine katılmış, şehrin fethinden hemen sonra da burada vefat etmiş. Rivayete göre cenazesine bizzat Kanuni katılmış ve Gül Baba'yı Budin’in manevi koruyucusu ilan etmiş. 1500’lü yıllarda onun anısına inşa edilen türbe, yüzyıllar boyunca birçok onarımdan geçse de hala dimdik ayakta.

Türbenin bahçesinden Budapeşte manzarası harika görünüyor; içeride ise hem Gül Baba’nın hikayesini öğrenebileceğin küçük bir sergi alanı var hem de huzurlu bir atmosfer seni karşılıyor. Eğer Budapeşte’de biraz tarih, biraz maneviyat, biraz da şehir manzarası görmek istersen, burası kesinlikle uğranması gereken bir nokta.
Ziyaret Saatleri
Salı – Cumartesi: 10:00 – 18:00
Pazar: 12:00 – 20:00
Pazartesi: Kapalı.
Ziyaret ücretsizdir ve içeride Gül Baba'nın hayatı ve dönemi hakkında bilgiler sunan bir sergi alanı bulunmaktadır.
12. Veli Bey Hamamı

Budapeşte’nin en sakin ve gizli köşelerinden biri olan Veli Bey Hamamı (Veli Bej Fürdö), hem tarihi atmosferi hem de huzurlu havasıyla kalabalıktan kaçmak isteyenler için adeta bir vaha. 1500’lü yıllarda Osmanlı paşası Veli Bey tarafından yaptırılmış bu hamam, şehrin en eski termal banyolarından biri. Yıllar içinde kapanmış ama 2012’de aslına sadık kalınarak restore edilip yeniden açılmış. İçeri girdiğinizde sizi kubbeli tarihi bir havuz karşılıyor; etrafında ise farklı sıcaklıklarda dört küçük havuz, saunalar, buhar odaları, modern jakuzi ve hatta Kneipp yürüyüş havuzu bile var. En güzel yanıysa burası turist akınına uğramıyor; giriş sınırlı olduğundan sessiz, sakin bir ortamda keyif yapabiliyorsunuz. Üstelik 2.800 HUF gibi gayet uygun bir fiyata bu deneyimi yaşayabiliyorsunuz. Eğer Budapeşte’de hem tarihle buluşmak hem de bedeninizi şımartmak istiyorsanız, Veli Bey Hamamı’nı listenize mutlaka ekleyin.
13. Tuna Nehri

Tuna Nehri, Budapeşte’nin ruhunu taşıyan, şehri iki yakaya ayırmakla kalmayıp aynı zamanda birleştiren muazzam bir su yolu. Şehri ziyaret eden herkesin aklında yer eden o nefes kesici manzaranın başrol oyuncusu da tam olarak bu nehir. Bir yanda Buda’nın yeşil tepeleri ve tarihi kaleleri, diğer yanda Peşte’nin canlı şehir hayatı ve görkemli yapıları... Hepsi Tuna'nın iki kıyısında sıralanıyor.
Özellikle gün batımında, Zincir Köprü'den ya da Gellert Tepesi'nden Tuna’yı izlemek insanın içine huzur serpiyor. Gündüzleri nehir boyunca yürümek ayrı güzel, ama asıl sihirli anlar akşam saatlerinde başlıyor; köprüler ışıklandırılıyor, nehir kıpırtı kıpırtı parlıyor, tekneler süzülüyor. Dilersen bu teknelerden birine binip şehri su üstünden keşfe çıkabilir, ya da kıyıdaki kafelerden birinde oturup bu manzaranın tadını çıkarabilirsin. Tuna Nehri, Budapeşte’yi sadece ayırmıyor; aynı zamanda tam kalbinden bağlıyor.
Tuna Nehri turları için buraya göz atabilirsiniz.
14. Tuna Kıyısındaki Ayakkabılar Anıtı (Shoes on the Danube Bank)

Budapeşte’de Tuna Nehri kıyısında yürürken bir anda karşınıza çıkan Ayakkabılar Anıtı, insanın içine işleyen, sessiz ama çok güçlü bir hatırlatma gibi. Sanki biraz önce biri ayakkabılarını çıkarıp gitmiş gibi duran bu demir ayakkabılar aslında II. Dünya Savaşı’nın en acı olaylarından birine tanıklık ediyor. 1944-45 yıllarında, Macar milisleri yüzlerce Yahudi’yi bu nehir kıyısına getirip ayakkabılarını çıkarmalarını istemiş, ardından onları nehre doğru kurşuna dizmiş. Çünkü o dönem ayakkabılar bile kıymetliymiş…
Bu anıt, işte tam da bu trajediyi unutturmamak için yapılmış. Her bir çift ayakkabı farklı bir hayatı, bir çocuğu, bir kadını, bir yaşlıyı temsil ediyor. Kimi topuklu, kimi çocuk ayakkabısı, kimi sade bir erkek pabucu… Ziyaretçiler genelde sessizce dolaşıyor burada; bazıları mum yakıyor, bazıları çiçek bırakıyor. Herkesin içinde tarif edemeyeceği bir hüzün çöküyor ama aynı zamanda bir saygı da hissediliyor. Budapeşte’ye yolun düşerse, burayı sadece görmek değil, hissetmek için de mutlaka uğramalısın.
15. Küçük Prenses Heykeli (Kiskiralylany Szobor)

Budapeşte’de Tuna kıyısında yürürken bir anda karşına çıkan bronzdan yapılmış küçük bir kız heykeli görürsen işte o, şehrin en tatlı simgelerinden biri: Kiskiralylany, yani “Küçük Prenses” heykeli. Minicik, oturmuş rayların kenarına, gülümseyen yüzüyle sanki “Hoş geldin!” der gibi.
Heykelin hikayesi de en az kendisi kadar sıcak. Macar heykeltıraş Laszlo Marton, bu eseri 1990’ların ortasında kızından ilham alarak yapmış. Küçük kızı evde sürekli prenses kıyafetleriyle dolaşır, başına da doğaçlama bir taç niyetine gazete kâğıdından yapılmış bir şapka geçirirmiş. Bu tatlı sahneden yola çıkan Marton, çocukların hayal gücüne selam duran bu heykeli ortaya çıkarmış.
Heykelin bulunduğu konum da ayrı güzel. Buda tarafına bakan bir noktada, tramvay raylarının hemen kenarında oturuyor Küçük Prenses. Özellikle gün batımında arka plandaki Tuna manzarası ve Buda Kalesi'yle birlikte harika bir tablo çıkıyor ortaya. Birçok kişi onun yanına oturup fotoğraf çektiriyor; hatta dizine dokunursan tekrar Budapeşte’ye geleceğine inanılıyor :)
Nerede bulabilirim dersen: Vigado ter durağına çok yakın. Tuna boyunca yürüyüş yaparken karşına çıkacak, kaçırman imkansız.
16. Margaret Adası

Budapeşte'nin tam ortasında, Tuna Nehri üzerinde sakin ve yeşil bir vaha olan Margaret Adası (Margitsziget), şehirdeki en güzel kaçış noktalarından biri. Şehrin gürültüsünden uzaklaşmak isteyenler için tam bir huzur yuvası. Adanın tarihi çok eskiye dayanıyor; ismini, Macaristan Kralı Bela IV’ün kızı Margaret'ten alıyor. Margaret, burada bir manastıra yerleşmiş ve hayatını Tanrı'ya adamış. Bugün adada, onun mirasını simgeleyen bir manastırın kalıntıları da bulunuyor.
Margaret Adası, tam 2.5 kilometre uzunluğunda ve oldukça geniş bir alanı kapsıyor, bu yüzden burada yürüyüş yapabilir, bisiklete binebilir, ya da sadece parkta dinlenebilirsin. Adada birkaç ilginç mekan da var; bunlardan biri Margaret Adası Su Kulesi, 1911 yılında inşa edilmiş ve çok dikkat çekici bir yapıya sahip. Ayrıca, Margaret Adası Termal Havuzları da adanın sunduğu dinlenme alanlarından biri. Eğer bir spaya gitmek istersen, burada rahatlayabileceğin termal havuzları deneyebilirsin.

Adanın merkezinde büyük bir park alanı bulunuyor; burada yürüyüş yapmak, piknik yapmak ya da sadece doğayla iç içe olmak çok keyifli. Ayrıca adada bulunan mini hayvanat bahçesi ve spor alanları da aktivite yapmak isteyenler için harika seçenekler sunuyor. Eğer daha hareketli bir şeyler yapmak istersen, burada sıkça koşan, bisiklete binen ve hatta açık hava sporları yapan yerli halkı görmek de oldukça ilginç.
Akşamları ise, Margaret Adası, romantik bir yürüyüş yapabileceğin veya sadece Tuna Nehri’nin güzelliğini izleyerek dinlenebileceğin bir yer. Özellikle güneş batarken adadan görülen manzara çok etkileyici. Budapeşte’nin kalbinde böyle bir ada varken, burada geçireceğin birkaç saat, seni şehirden çok uzaklaştırmadan doğa ile iç içe bir deneyim yaşatacak.
17. Özgürlük Köprüsü (Liberty Bridge)

Budapeşte’yi gezerken karşınıza çıkan o şık, yeşil demir köprü var ya… İşte o Özgürlük Köprüsü! Tuna Nehri’nin üzerinden zarifçe uzanan bu köprü, hem tarihiyle hem de tarzıyla kendine hayran bırakıyor. Üstelik öyle sadece “köprü işte” deyip geçilecek bir yer değil; tam bir şehir simgesi.
Bu güzeller güzeli köprü 1896 yılında, Macaristan’ın kuruluşunun 1000. yılı kutlamalarına özel olarak inşa edilmiş. Açılışını da bizzat dönemin imparatoru Franz Joseph yapmış. Hatta son perçini kendi elleriyle çakmış, o derece önemli yani. Köprünün üzerinde dikkat çekici dört kule var. Her birinin tepesinde kanatlarını açmış, heybetli birer kuş figürü duruyor. Bunlar “Turul” adında, Macar mitolojisinden gelen efsanevi kuşlar. Ne kadar havalı değil mi?

Bir tarafında Buda’nın Gellert Tepesi ve ünlü Gellért Hamamı, diğer ucunda Peşte’deki Büyük Pazar Hali var. Köprüyü geçerken bir yanda tarihi dokular, diğer yanda nehrin o huzur veren görüntüsü eşlik ediyor size. Akşamüstü ışığında yürümek ayrı keyifli, sabah erken saatlerde bomboşken geçmek ayrı bir huzur.
Son yıllarda yaz aylarında bazı hafta sonları köprü araç trafiğine kapatılıyor ve yayalara açılıyor. İşte o zaman burası adeta bir açık hava festivali gibi oluyor! İnsanlar çim matlarını seriyor, kitap okuyanlar, müzik yapanlar, hatta yoga yapanlar bile oluyor. Budapeşte’nin bu özgür ruhu zaten en çok bu köprüye yakışıyor.
18. Parisi Udvar

Budapeşte’de yürürken kendinizi bir anda bir film setindeymiş gibi hissettiğiniz yerlerden biri var: Parisi Udvar. Ferenciek Meydanı’nda, şehrin tam kalbinde yer alan bu büyüleyici bina, dışarıdan bakınca zaten etkileyici ama içine girince… işte o zaman asıl büyü başlıyor.
Burası ilk olarak 1800’lerin başında inşa edilmiş ama bugünkü ihtişamına 1900’lerin başında kavuşmuş. Mimari tarzı tam bir eklektik şölen: Art Nouveau, gotik detaylar, biraz da doğudan esinlenmiş Mağribi dokunuşlar… Yani adeta “her yerinden ayrı bir hikaye çıkıyor” dedirten türden.

En dikkat çeken özelliği? İçerideki cam tavanlı pasaj! Zarif sütunlar, mozaik döşemeler, camın kırılgan güzelliği… Hepsi bir araya gelince insanın ağzı açık kalıyor. Hele Zsolnay seramikleriyle süslenmiş dış cephesi var ya, gerçek bir sanat eseri gibi. Dışarıdan şöyle bir bakıp geçmekle olmaz, içine girip o atmosferi yaşamak şart!
Uzun yıllar bakımsız kalan bina, 2014’te elden geçirilmiş, restore edilmiş ve 2019’da lüks bir otel olarak tekrar kapılarını açmış: Parisi Udvar Hotel. Şimdi hem otel misafirlerine hem de dışarıdan gelen meraklı gezginlere açık. İçeride bir şeyler içebileceğiniz bir kafe de var; kahvenizi yudumlarken tavana bakıp hayallere dalmak garanti.
19. Dohany Sokağı Sinagogu

Şehrin tam merkezinde yer alan bu yapı, sadece bir sinagog değil; aynı zamanda mimarisiyle dikkat çeken tarihi bir simge. Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise en büyük ikinci sinagogu unvanını taşıyor, ama bu sadece büyüklüğüyle değil, detaylarıyla da dikkat çekiyor. Dışarıdan bakınca ikiz kuleleri, tuğla desenleri ve Mağribi tarzı mimarisiyle hemen fark ediliyor. İçerisi ise yüksek tavanları, renkli süslemeleri ve geniş oturma düzeniyle oldukça dikkat çekici.
Hatta içinde bir org bile var—bu da sinagoglar için pek alışıldık bir şey değil. Franz Liszt gibi büyük müzisyenler burada zamanında konserler vermiş. II. Dünya Savaşı sırasında ağır hasar almış, bir dönem ahır olarak bile kullanılmış. Avlusunda ise savaşta hayatını kaybeden iki binin üzerinde Yahudi’nin mezarı bulunuyor. Arka bahçedeki “Hayat Ağacı” heykeli ise bu acıların anısına dikilmiş; yapraklarında kayıpların isimleri yazıyor.
20. New York Cafe

Budapeşte’de öyle bir kafe var ki, adımınızı attığınız anda kendinizi adeta bir saraydaymış gibi hissediyorsunuz: New York Cafe. 1894’te açılmış bu ihtişamlı mekân, zamanında yazarların, şairlerin ve sanatçıların uğrak noktasıymış. İçeri girince gözünüzü tavandan alamıyorsunuz; altın varaklı süslemeler, dev avizeler, mermer sütunlar… Her detay o kadar gösterişli ki “bir kahve içmeye geldik, kraliyet salonuna düştük galiba” dedirtiyor insana.

Menüde kahve, tatlı ve yemek seçenekleri oldukça zengin ama açık konuşalım, buraya esas gelme sebebi ortamın büyüsü. Fiyatlar biraz yüksek, evet, ama bu atmosferi bir kez yaşamak bence kesinlikle değer. Hatta fotoğraf çekmek için bile uğrayan çok! Budapeşte’ye yolunuz düşerse, New York Cafe’de bir kahve molası vermeyi listenize mutlaka ekleyin—hem geçmişe yolculuk gibi, hem de Instagram’lık kare garantili!
21. Szimpla Kert

Budapeşte’nin en sıra dışı mekanlarından biri Szimpla Kert. Kazinczy Sokağı’nda bulunan bu bar, eski bir fabrikadan dönüştürülmüş ve "ruin bar" denen konseptin öncüsü. İçeri girdiğinizde kendinizi başka bir dünyada gibi hissediyorsunuz; eski mobilyalar, tuhaf dekorasyonlar, duvarlarda sanat eserleri… Hatta bir köşede eski bir Trabant arabası bile var! Gündüzleri sakin ve rahat bir atmosfere sahipken, akşam saatlerinde Szimpla Kert tam anlamıyla hayat buluyor. Canlı müzikler, film gösterimleri ve etkinlikler ile geceye renk katıyor.

Özellikle pazar günleri düzenlenen çiftçi pazarı çok ilginç; taze sebzeler, organik ürünler ve el yapımı lezzetler burada satılıyor. Burada sadece bir içki içmek değil, şehrin alternatif kültürünü de keşfetmek mümkün. Eğer Budapeşte’de farklı bir deneyim arıyorsanız, Szimpla Kert mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerlerden biri.
22. Vaci Utca Caddesi

Budapeşte’de gezerken mutlaka uğramanızı önerdiğim bir yer var: Vaci Utca Caddesi. Şehir merkezinin tam kalbinde yer alan bu cadde, alışveriş yapmak isteyenler için harika bir nokta. Zara’dan H&M’e, Nike’tan Swarovski’ye kadar her türlü markayı burada bulabilirsiniz. Ama sadece alışverişle sınırlı değil; caddenin havası, kafeleri, restoranları ve hediyelik eşya dükkanlarıyla da oldukça canlı ve renkli. Yürürken yol kenarındaki eski çeşmelere göz atmayı unutmayın, özellikle Halaszlany-kut (Balıkçı Kız Çeşmesi) caddedeki en meşhur yapılardan biri. Eğer tarih ve kültürle ilgileniyorsanız, burada sadece alışveriş yapmaz, aynı zamanda Budapeşte’nin geçmişini de hissedebilirsiniz. Yolda müzik yapan sokak sanatçıları ya da geleneksel Macar tatlarını deneyebileceğiniz dükkanlar da cabası. Taze ürünler ve geleneksel Macar yemekleriyle ünlü olan Vasarcsarnok (Büyük Pazar)'a da uğrayın derim. Caddede bir yürüyüş yapmak, şehri daha yakından tanımanın ve enerjisini hissetmenin harika bir yolu.
23. Szechenyi Termal Hamamı

Eğer sıcak suyun içinde rahatlayıp, tarihi bir atmosferde dinlenmek istiyorsanız, burası tam size göre. 1913’te açılan bu hamam, Avrupa’nın en büyük termal hamamı olma unvanına sahip ve gerçekten büyüleyici. İçeri girdiğinizde, 15 farklı kapalı havuz, 3 büyük açık havuz ve saunalar sizi bekliyor. Su sıcaklıkları 18°C ile 40°C arasında değişiyor ve her biri farklı minerallerle zenginleştirilmiş, yani her havuzun kendine özgü bir faydası var. Özellikle açık havuzda kışın karın yağdığı bir gün, sıcak suyun içinde rahatlamak tam bir huzur kaynağı.
Hamamın iç mekanları da tam bir görsel şölen. Neo-Barok tarzındaki ihtişamlı yapısında dolaşırken, geçmişin izlerini hissediyorsunuz. Burada sadece dinlenmekle kalmıyorsunuz, bir de havuz kenarlarında satranç oynayan insanları izlemek çok ilginç! Eğer yazın giderseniz, açık havuzda güneşlenmek de bir başka keyif. Gerçekten zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz.
Budapeşte’ye gittiğinizde burayı mutlaka ziyaret edin. Hem vücudunuz hem de ruhunuz dinlenecek, aynı zamanda şehir tarihine de bir yolculuk yapmış olacaksınız.
Giriş bileti için buraya göz atabilirsiniz.
24. Kahramanlar Meydanı

Meydanın tam ortasında yer alan Milenyum Anıtı, Macaristan’ın 1000. yılını kutlamak için inşa edilmiş ve üzerinde Macar tarihinin kahramanlarının heykelleri yer alıyor. Anıtın tepe noktasında ise Arşangel Gabriel’in heykeli dikkat çekiyor, oldukça görkemli bir görüntüsü var.

Meydanın iki yanında, Macar hükümdarlarının ve halk kahramanlarının heykelleri yer alıyor. Eğer tarihi keşfetmeyi seviyorsanız, burası tam size göre! Meydanın çevresindeki sütunlu yapılar da oldukça etkileyici. Ayrıca, meydanın hemen arkasında yer alan City Parkı da güzel bir dinlenme alanı sunuyor. Eğer yorgunluk hissederseniz, buradaki yeşil alanlarda keyifli bir yürüyüş yapabilirsiniz
25. Andrassy ut Caddesi

Bu cadde, tam anlamıyla şehrin kalbinden geçiyor ve her adımda farklı bir güzellik karşınıza çıkıyor. Uzunluğu 2.5 kilometreyi buluyor, yani bir uçtan diğerine yürürken şehri hem gezmiş hem de hayran kalmış oluyorsunuz.
Caddenin başlangıcından, yani Erzsebet ter’den Oktogon’a kadar yürürken lüks markaların mağazaları ve zarif kafelerle karşılaşıyorsunuz. Bu kısımda Opera Binası gibi harika bir yapıyı da görmek mümkün. Bu arada, caddenin sonunda yer alan Kahramanlar Meydanı’na gitmek isterseniz, yolu buradan takip edebilirsiniz.
Caddenin başka bir bölümü de daha sakin ve sanatsal bir atmosfer sunuyor. Oktogon’dan sonrası, biraz daha sessiz ve huzurlu. Burada üniversiteler ve sanat galerileri var, yani kültür dolu bir atmosferde dolaşmak çok keyifli. Eğer sanat ve tarih ilginizi çekiyorsa, bu kısmı özellikle kaçırmamalısınız.
26. Vörösmarty Meydanı

Eğer Váci Utca Caddesi’nde alışveriş yapıyorsanız, bu meydan tam da caddenin sonunda karşınıza çıkıyor. Yani alışverişin ardından bir mola vermek için harika bir yer.
Meydanın tam ortasında, Macar şair Mihaly Vörösmarty’nin heykeli yer alıyor. Etrafında ise taş aslanların koruduğu bir çeşme ve küçük bir park bulunuyor. Bu alan, özellikle yaz aylarında dinlenmek ve şehri izlemek için çok keyifli.
Vörösmarty Meydanı, sadece alışveriş ve yemek için değil, aynı zamanda etkinlikler ve festivaller için de önemli bir nokta. Özellikle yılın farklı zamanlarında burada kitap fuarları, bahar ve kış festivalleri gibi etkinlikler düzenleniyor. Örneğin, yılbaşı döneminde kurulan geleneksel Noel pazarı, el yapımı hediyelikler ve sıcak şaraplarıyla oldukça popüler.
27. Macaristan Devlet Opera Binası

Budapeşte’nin kalbinde, Andrássy Caddesi üzerinde görkemli bir şekilde yükselen Opera Binası, şehrin en etkileyici yapılarından biri. Eğer klasik müziğe ya da mimariye biraz ilginiz varsa, bu binanın önünden geçerken durup bir süre hayran hayran bakmanız çok olası. 1884’te açılmış ve Neo-Rönesans tarzında inşa edilmiş. Dış cephesi zaten ayrı güzel ama içi… tam anlamıyla bir sanat eseri! Altın varaklar, kristal avizeler ve muhteşem bir akustik. Gerçekten insanı zamanda yolculuğa çıkarıyor.

Eğer vaktiniz varsa, içeride bir opera ya da bale gösterisi izlemek harika bir deneyim olur. Ama diyelim ki programınıza uymuyor ya da sahneye ilginiz yok, o zaman da üzülmeyin. Bina turlarına katılıp hem içini görebilir hem de o büyülü atmosferi içinize çekebilirsiniz. Rehberler eşliğinde yapılan turlar hem eğlenceli hem bilgilendirici oluyor.
Etkinlik takvimi ve opera gösterisi için online bilet için buraya, rehberli tur içinse buraya göz atabilirsiniz.
28. Varosliget Şehir Parkı ve Vajdahunyad Kalesi

Şehrin büyük parkı olan City Park’ın içinde, bir göletin hemen yanında yer alıyor. Kaleye ilk baktığınızda "Gerçek mi bu?" diye düşünebilirsiniz çünkü tam anlamıyla bir film setindeymişsiniz hissi veriyor. Orta Çağ’dan fırlamış gibi duran kuleleri, gotik detayları ve yeşillikler içindeki konumuyla insanı büyülüyor.
Aslında bu kale, 1896’daki Macaristan’ın 1000. yılı kutlamaları için geçici bir yapı olarak inşa edilmiş ama halk o kadar sevmiş ki, sonradan taştan yeniden yapmışlar! Mimari olarak Macaristan’daki farklı dönemleri yansıtıyor; bir bakıyorsunuz Romanesk tarzda bir bölüm, sonra Gotik, Barok, Rönesans… Adeta mimari bir zaman yolculuğu gibi.

Kalenin avlusunda dolaşmak ücretsiz ve gerçekten çok keyifli. Ayrıca, içinde Tarım Müzesi bulunuyor — kulağa sıradan gelebilir ama içerisi oldukça ilginç. Hele ki fotoğraf çekmeyi seviyorsanız, bu kale tam bir arka plan cenneti.
Kışın gölet buz pistine dönüşüyor, yazın ise su kenarında yürüyüş yapıp dondurma yemek bir başka güzel oluyor. Kısacası, Budapeşte’ye geldiğinizde biraz huzur, biraz tarih, biraz da masal havası istiyorsanız, Vajdahunyad Kalesi tam aradığınız yer.
29. Macaristan Ulusal Müzesi

Müzenin içinde tarih öncesi dönemlerden başlayıp günümüze kadar uzanan bir yolculuk yapıyorsunuz. Eski krallıklardan savaşlara, Osmanlı döneminden sosyal yaşama kadar birçok detayla karşılaşmak mümkün. Sergiler oldukça güzel düzenlenmiş, bilgileri sade ama doyurucu. Hani tarih müzeleri bazen sıkıcı olur ya, burası öyle değil — tam tersine, insan merak ettikçe ediyor.
Müzede Antik Çağ’dan 20. yüzyıla kadar uzanan döneme ait arkeolojik buluntular, el yazmaları, bayraklar, silahlar, kıyafetler ve günlük yaşama dair birçok eşya sergileniyor. Her köşesi, “vay be, neler yaşanmış” dedirten türden.
Özellikle Macar Bağımsızlık Hareketi’ne ayrılmış bölümler tarih meraklıları için çok kıymetli. Eski belgeler, kişisel eşyalar ve dönemine ait detaylarla dolu bu kısımlar, adeta o dönemin havasını soluyormuşsunuz gibi hissettiriyor.

Müze binasının ön cephesi de en az içi kadar anlamlı. 1848 Devrimi sırasında burada önemli olaylar yaşanmış ve o günden beri burası Macar halkı için sembolik bir buluşma noktası olmuş. Hala da toplumsal hareketlerin başlangıç adreslerinden biri olarak kabul ediliyor.
Ayrıca binanın bahçesi de ayrı bir keyif. Havanın güzel olduğu bir günde burada oturup biraz dinlenmek çok hoş oluyor. Hele ki çevrede yürüyüp yorulduysanız, bu küçük mola ilaç gibi geliyor.
Online bilet için resmi web sitesi burası.
30. Kunsthalle

Şehre gelip sanatla iç içe bir deneyim yaşamak isteyenlerin uğraması gereken bir durak. Kahramanlar Meydanı'nda, tam da şehrin merkezine çok yakın bir noktada yer alıyor, bu yüzden kolayca ulaşabiliyorsun.
Burası sadece bir galeri değil, bir kültür merkezi desek yeridir. Mucsarnok olarak da bilinen bu mekan, 1896’da açıldığından beri çağdaş sanatın en canlı alanlarından biri olmuş. İçeriye girdiğinde, çok büyük ve etkileyici bir salonla karşılaşıyorsun. Mimari olarak da çok özel; özellikle dış cephesi ve kubbesiyle dikkat çekiyor, tam da 19. yüzyıl sonu stilinde inşa edilmiş ve büyüleyici bir atmosferi var.
Ama asıl ilgi çeken şey, içerideki sergiler ve etkinlikler. Kunsthalle, sürekli olarak değişen ve yenilenen sergilere ev sahipliği yapıyor. Hem Macar sanatçılarının eserlerini hem de uluslararası sanatçıların eserlerini burada görmek mümkün. Modern sanat, fotoğrafçılık, heykel ve video sanatı gibi farklı sanat dallarında sergiler düzenleniyor. Mesela geçen sene çok büyük bir Peter Lindbergh fotoğraf sergisi vardı. Eğer fotoğrafçılığa ilgi duyuyorsan, bu tip sergiler seni gerçekten büyüleyecek.
Güncel sergiler ve online bilet için resmi web sitesi burası.
31. Memento Park (Szoborpark)

Budapeşte’de klasik turist rotalarının biraz dışına çıkmak isterseniz, Memento Park (ya da Szoborpark) tam aradığınız yer olabilir. Burası, komünist döneme ait devasa heykellerin “emekli” olduğu bir açık hava müzesi. Şehrin biraz dışında yer alıyor ama bir yarım gün ayırmaya kesinlikle değer.
Parkta yürürken kendinizi sanki zaman tüneline girmiş gibi hissediyorsunuz. Lenin, Marx, Stalin’in dev heykelleri, kızıl bayraklı askerler ve dönemin propagandalarını yansıtan anıtlar... Tüm bunlar, o dönemin ruhunu yansıtan ve bir yandan da düşündüren yapılar. Müzeye gelen herkesin tepkisi farklı oluyor: Kimileri “vay be ne dönemmiş” derken, kimileri biraz ürkütücü bulabiliyor. Ama kesin olan şu: burası sıradan bir müze değil.
Memento Park (Szoborpark)
Memento Park, komünist geçmişin romantize edilmeden, olduğu gibi sergilendiği bir alan. Mizah da var, tarih de. Hatta içeride küçük bir sinema salonunda dönemin propaganda filmlerinden kısa kesitler bile izlenebiliyor. Girişteki hediyelik eşya dükkânında satılan bazı tişörtler ve magnetler de oldukça yaratıcı — biraz ironik ama eğlenceli.
Memento Park, Budapeşte şehir merkezinden biraz uzak, yaklaşık 10-12 kilometre mesafede yer alıyor. Toplu taşıma ile gitmek isterseniz, Kelenföld tren/metro istasyonuna gelip oradan 150 veya 101B numaralı otobüslerle “Memento Park” durağında inebilirsiniz. Ayrıca yaz aylarında şehir merkezinden doğrudan buraya giden özel tur otobüsleri de oluyor. Eğer zaman sıkıntınız yoksa toplu taşıma ile ulaşım oldukça kolay.
Memento Park’a giriş ücreti 2025 yılı itibarıyla güncel bilet fiyatları:
Yetişkinler: 3.000 HUF
Öğrenciler: 1.800 HUF
6–14 yaş arası çocuklar: 1.200 HUF
6 yaş altı çocuklar: Ücretsiz
Budapest Card sahipleri: Ücretsiz giriş
Park, haftanın her günü 10:00–18:00 saatleri arasında açık.
Tur ile gitmek isterseniz detaylar burada.
32. Hospital in the Rock (Kaya Hastanesi Müzesi)

Burası, II. Dünya Savaşı’nda aktif olarak kullanılan yer altı bir hastane. Sonra Soğuk Savaş’ta nükleer sığınak olmuş. Şimdi ise, geçmişin karanlık ama bir o kadar da etkileyici izlerini taşıyan bir müze olarak ziyaretçilerini ağırlıyor.
Müze Buda Kalesi’nin hemen altında, doğal mağaraların içine inşa edilmiş. İçeriye yalnızca rehberli turlarla giriliyor ve yaklaşık 1 saat süren bu tur boyunca hem savaşın izlerini hem de insanlık adına yapılmış fedakarlıkları görebiliyorsun. Balmumu heykellerle canlandırılmış ameliyathaneler, tıbbi ekipmanlar, ilaç dolapları… Her şey o dönemin ruhunu yansıtıyor. Özellikle döneme ait detayları dinlerken, zaman zaman tüylerin diken diken olabiliyor.

Müze öyle dramatik ve kasvetli ki değil aslında — daha çok “gerçekçi” ve “çarpıcı.” Yani tarih seven biriysen, buradan etkilenmemen imkansız. Hele ki rehberlerin anlattığı hikayelerle o tünellerin atmosferi birleşince, kendini adeta o dönemdeymiş gibi hissediyorsun.
Müzenin içine girince fotoğraf çekmek yasak ama inanın, burası sadece anılarla hatırlanacak bir yer. Çıkışta küçük bir hediyelik eşya bölümü var, meraklısı için oldukça keyifli.
Online bilet için resmi web sitesi burası.
33. Terör Evi Müzesi (Terror Haza Muzeum)

Budapeşte’nin şık caddelerinden Andrássy út boyunca yürürken siyah, oldukça dikkat çekici bir bina göze çarpıyor: Terror Haza, yani Terör Evi. Adı biraz ürkütücü gelebilir ama burası sadece bir müze değil — Macaristan’ın yakın tarihine dair derin, sarsıcı ama bir o kadar da öğretici bir deneyim sunan bir yer.
Bu bina, II. Dünya Savaşı sırasında faşist Arrow Cross Partisi’nin karargahıymış. Sonrasında ise komünist dönemde gizli polis teşkilatı AVH tarafından kullanılmış. Kısacası, iki farklı diktatörlük rejiminin izleri bu duvarlarda hala duruyor. İçeriye adım attığında, o karanlık dönemlerin atmosferi seni hemen içine çekiyor.

Müze çok iyi kurgulanmış; bolca görsel malzeme, videolar, ses efektleri ve döneme ait belgelerle ilerliyorsun. En etkileyici bölümlerden biri, bodrumdaki hücreler. Orası gerçekten insanın içine işliyor. Ama burası sadece karanlık bir geçmişi anlatmıyor — aynı zamanda özgürlüğün, insan haklarının ve direnişin önemini de hatırlatıyor.
Ziyaret Saatleri
Açık Olduğu Günler: Salı – Pazar
Ziyaret Saatleri: 10:00 – 18:00
Gişe Kapanış Saati: 17:30
Giriş Ücretleri
Tam Bilet: 4.000 HUF
İndirimli Bilet: 2.000 HUF
6–25 yaş arası öğrenciler
62–70 yaş arası Avrupa Ekonomik Alanı (EEA) vatandaşları
Ücretsiz Giriş: 6 yaş altı çocuklar ve 70 yaş üzeri EEA vatandaşları
Biletler yalnızca müze gişesinden satın alınabilir; çevrimiçi bilet satışı veya online ödeme seçeneği bulunmamakta.
34. Budapeşte Güzel Sanatlar Müzesi (Szepmüveszeti Muzeum)

Budapeşte’nin en görkemli müzelerinden biri olan Szepmüveszeti Muzeum, yani Güzel Sanatlar Müzesi, Kahramanlar Meydanı’nın hemen yanında yer alıyor. Dışarıdan bakınca zaten ne kadar ihtişamlı olduğunu fark ediyorsun ama esas büyüleyici tarafı içeride başlıyor. Müzede Antik Mısır’dan başlayıp Rönesans’a, oradan da modern döneme kadar uzanan, gerçekten etkileyici bir koleksiyon var. El Greco, Goya, Rembrandt gibi büyük ustaların eserlerini yakından görmek insanı ister istemez geçmişe ışınlıyor gibi hissettiriyor.

Salonlar geniş, sergi düzeni sade ve anlaşılır. Sanki tarih dersini bir kitap yerine sanat eserlerinin arasında geziyormuşsun gibi. Özellikle antik dönem heykelleri ve Mısır bölümü çok ilgi çekici. Müzede zaman zaman geçici sergiler de oluyor, onlar da genellikle oldukça kaliteli ve görülmeye değer oluyor. Eğer klasik sanata biraz ilgin varsa saatlerin nasıl geçtiğini anlamadan dolanıyorsun içeride.
Ziyaret Saatleri
Salı – Pazar: 10:00 – 18:00
Her ayın ikinci Cuma günü: 12:00 – 20:00
Pazartesi: Kapalı
Giriş Ücretleri
Yetişkin: 5.800 HUF
AB Vatandaşları (6–26 yaş ve 62–70 yaş arası): 2.900 HUF
6 yaş altı çocuklar, 70 yaş üstü AB vatandaşları ve Budapest Kart sahipleri: Ücretsiz
Sesli Rehber (Audioguide): 1.200 HUF
Geçici sergiler: Ek ücret gerektirebilir.
Not: 15 Mart, 20 Ağustos ve 23 Ekim tarihlerinde müze ücretsiz olarak ziyaret edilebilir.
Online bilet için resmi web sitesi burası.
35. Franz Liszt Academy of Music

Budapeşte’nin tam kalbinde, sadece klasik müziğe değil, mimariye de hayran bırakacak bir yer var: Franz Liszt Müzik Akademisi. Burası hem prestijli bir müzik okulu hem de şehrin en güzel konser salonlarından biri. Adını dünyaca ünlü Macar besteci Franz Liszt’ten alan bu akademi, 1875 yılında bizzat Liszt’in kendisi tarafından kurulmuş. Günümüzdeki göz alıcı binasına ise 1907’de taşınmış.
Daha kapıdan girer girmez, Art Nouveau tarzı binanın estetiği insanı büyülüyor. Tavanlardaki freskler, renkli vitraylar ve ince ince işlenmiş detaylarla adeta bir sanat galerisini andırıyor. Dış cephesinde yer alan Franz Liszt heykeli de buranın ne kadar özel bir yer olduğunu daha ilk bakışta hissettiriyor.

Akademi yalnızca eğitim verilen bir kurum değil; aynı zamanda konserlerin de düzenlendiği müthiş bir salonu var. Akustiği öyle başarılı ki burada bir konser dinlersen, müziğin içinde kayboluyorsun resmen. Eğer denk gelirsen bir konsere gitmeni kesinlikle tavsiye ederim.
Ziyaretçilere özel rehberli turlar da düzenleniyor. Yaklaşık 50 dakika süren bu turlarda hem akademinin tarihini öğreniyorsun hem de mimari detayları keşfediyorsun. Üstelik turun sonunda minik bir öğrenci konseri de oluyor; bu da gezinin en tatlı kısmı.
36. Budapeşte Tarih Müzesi (Budapesti Törteneti Muzeum)

Budapeşte’nin tarihiyle içli dışlı olmak istiyorsan, Budapesti Törteneti Muzeum yani Budapeşte Tarih Müzesi kesinlikle görülmesi gereken bir yer. Müze, Buda Kalesi’nin içinde yer alıyor ve daha içeri adım atmadan seni orta çağdan kalma taş duvarlar, gotik kemerler ve bir zamanlar kralların yaşadığı sarayın havası karşılıyor. Yani burası sadece bir müze değil, resmen zaman kapsülü gibi.
Müze dört ana kat üzerine yayılmış ve Budapeşte’nin tarihini Roma döneminden başlayıp günümüze kadar adım adım anlatıyor. Aşağı katlarda, eski sarayın kalıntılarını görebiliyorsun – gotik şapel, orijinal taş duvarlar ve hatta eski saray mutfağı bile duruyor. Gezerken zaman zaman “Gerçekten bu duvarlara bir zamanlar krallar mı dokundu?” diye düşünmeden edemiyorsun.

Üst katlara çıktıkça Budapeşte'nin Osmanlı dönemi, Habsburg dönemi ve modern tarihine dair eşyalarla karşılaşıyorsun. El yazmaları, dönem kostümleri, eski fotoğraflar, bayraklar, haritalar, oyuncaklar… Hatta savaş dönemlerinden kalan objeler bile var. Bu detaylar, sadece büyük olayları değil, insanların günlük yaşamlarını da hissettiriyor.
Ayrıca müzenin sergi anlatımı çok güzel düzenlenmiş. Her şey kronolojik ve anlaşılır şekilde ilerliyor, bu da seni yormadan, akıcı bir deneyim yaşamanı sağlıyor. Gözün müzedeki detaylarda gezinirken, arka fonda çalan hafif klasik müzik de atmosferi tamamlıyor.
Online bilet için resmi web sitesi burası.
37. Gellert Hill Cave (Sziklatemplom – Mağara Kilisesi)

Budapeşte'nin kalbinde, Gellert Tepesi'nin eteklerinde gizlenmiş, hem tarihi hem de manevi bir hazine var: Sziklatemplom, yani Mağara Kilisesi. Dışarıdan bakıldığında sade bir giriş gibi görünse de, içeri adım attığınızda sizi zamanın derinliklerine götüren etkileyici bir atmosfer karşılıyor.
Burası aslında doğal bir mağara. Efsaneye göre Orta Çağ’da burada yaşayan bir keşiş, yakındaki termal sularda insanları iyileştirirmiş. Bu suların günümüzdeki Gellert Hamamı’na aktığı düşünülüyor. Yani bölge baştan aşağı hem şifa hem de huzur dolu bir yer. Yıllar sonra, 1920’lerde Lourdes’deki mağara kilisesinden ilham alan Macar hacılar burayı bir ibadethaneye dönüştürmüş. 1926’da da resmi olarak açılmış.
Ama her şey her zaman toz pembe olmamış. II. Dünya Savaşı sırasında kilise sahra hastanesi olarak kullanılmış. 1950’lerde ise komünist rejim tarafından kapatılmış ve bazı rahipler hapse atılmış. 1989’da rejim değiştikten sonra, kilise tekrar açılmış ve Pauline Tarikatı buraya geri dönmüş.

Kilisenin içine girdiğinde seni doğal kaya duvarlar, ahşap oymalar ve yumuşak bir ışıklandırma karşılıyor. Sessiz, sade ama bir o kadar da büyüleyici bir ortam var. Hemen girişte, atının üzerinde duran Aziz Stephen heykeli seni karşılıyor. İçeri girince zaten hem merakın daha da artıyor.
Ziyaret Saatleri ve Giriş Ücreti
Açık Olduğu Günler: Pazartesi – Cumartesi
Saatler: 09:30 – 19:30
Pazar Günleri: Kapalı
Giriş Ücreti: 750 HUF (yaklaşık 2€). Bu ücretle birlikte sesli rehber hizmeti de sunuluyor.
38. Gozsdu Court (Gozsdu Udvar)

Şehrin 7. bölgesinde, Kiraly ve Dob caddeleri arasında yer alan bu avlulu pasaj, hem tarih kokuyor hem de capcanlı bir sosyal hayat sunuyor. Gündüz ayrı güzel, gece ayrı enerjik. Burada yürürken bir yandan tarih fısıldıyor kulağına, bir yandan kahkahalar ve müzik yükseliyor etraftan. Gerçekten çok özel bir atmosferi var.
1900’lü yılların başında inşa edilen bu alan aslında yedi binadan ve onları birbirine bağlayan avlulardan oluşuyor. Zamanında Yahudi topluluğu burada yaşamış, sonra II. Dünya Savaşı sırasında Budapeşte Gettosu’nun bir parçası haline gelmiş. Uzun yıllar biraz ihmal edilmiş ama 2000’li yıllarda büyük bir restorasyon geçirmiş ve bugünkü halini almış.

Bugün Gozsdu, tam anlamıyla şehrin kalbinin attığı yerlerden biri. Her köşesinde başka bir kafe, restoran ya da bar var. Macar mutfağını deneyebileceğin gibi, istersen İtalyan pizzası, istersen Asya sokak lezzetleri bile bulabilirsin. Geceleri ise burası bambaşka bir hale bürünüyor; rengarenk ışıklar, sokak müzisyenleri, dolup taşan barlar… Özellikle hafta sonları burası tam bir eğlence cenneti.
Gün içinde daha sakin bir keşif yapmak istersen, Gozsdu Pazarı’nı gezebilirsin. El yapımı takılar, ikinci el eşyalar, minik sanat eserleri… Her bir tezgah ayrı bir karakter taşıyor. Giriş ücretsiz, sadece girdiğin mekanlarda yediklerin-içtiklerin ücretli. Avlu günün her saati açık ama mekanların açılış saatleri değişiklik gösterebiliyor, gece hayatı ise genellikle geç saatlere kadar devam ediyor.
39. Metropolitan Ervin Szabo Kütüphanesi

Kütüphane, Wenckheim Sarayı içinde yer alıyor. Saray, neo-barok ve neo-rönesans tarzında inşa edilmiş, çok etkileyici bir yapıya sahip. İçeriye girdiğinde hemen mimarisi seni büyüleyecek. Yüksek tavanlar, büyük kristal avizeler ve o ihtişamlı merdivenlerle karşılaşacaksın. Sanki bir sarayda geziyor gibi hissediyorsun. 1889 yılında inşa edilen bu bina, zamanla kütüphane haline dönüşmüş. Ama hala o eski görkemli havasını koruyor.
Bu kütüphane sadece bir okuma alanı değil, aynı zamanda Budapeşte’nin kültürel geçmişinin önemli bir parçası. 1931 yılında kütüphane olarak kullanılmaya başlanan bu alan, zamanla şehre dair pek çok önemli belgeyi, eski kitapları ve dergileri barındırmaya başlamış. Bugün hala, Budapeşte'yi ve Macar kültürünü anlamak isteyenler için çok değerli bir kaynak.

Kütüphanenin içerisi gerçekten etkileyici. Bir yanda geçmişin izlerini taşıyan kitaplar, dergiler ve belgeler var. Diğer yanda ise çağdaş sanat eserleri ve kültürel etkinlikler. Kütüphanenin en sevilen bölümlerinden biri Budapeşte Koleksiyonu. Burada, şehre dair eski haritalar, fotoğraflar ve belgeler bulabilirsin. Ayrıca müzikle ilgileniyorsan, müzik koleksiyonu da oldukça zengin. Çocuk bölümü de oldukça ilgi çekici, çünkü burada interaktif kitaplar ve çeşitli etkinlikler düzenleniyor.
Kütüphanede her zaman dinlenip rahatça kitap okuyabileceğin köşeler var. Özellikle o büyük, ahşap raflar arasında kaybolmak, seni başka bir dünyaya alıp götürebilir.
Ziyaret Saatleri
Pazartesi–Cuma: 10:00 – 20:00
Cumartesi: 10:00 – 16:00
Pazar: Kapalı
Giriş Ücreti
Günlük ziyaretçi bileti: Yaklaşık 1900–2000 HUF (Macar Forinti)
Rehberli tur (İngilizce veya Almanca): Yaklaşık 5000 HUF
Not: Ziyaretçiler, girişte bir günlük kullanım hakkı sağlayan Wi-Fi şifresi talep edebilirler.
40. Bonus: Szentendre

Szentendre, Budapeşte'nin sadece 20 kilometre kuzeyinde yer alan şirin bir kasaba. Trenle 20-30 dakikada buradasınız. Eğer vaktiniz varsa ve Budapeşte’nin yoğunluğundan biraz uzaklaşmak ve huzurlu bir atmosferde keyifli bir gün geçirmek istiyorsanız, Szentendre tam aradığınız yer. Bu kasaba, dar taş sokakları, rengarenk evleri, sanatı, tarihi ve doğasıyla gerçekten büyüleyici bir kasaba.
Szentendre’nin tarihi, Roma İmparatorluğu’na kadar uzanıyor, fakat özellikle Osmanlı döneminden sonra şehre yerleşen Sırp ve Macar toplulukları, kasabanın kültürüne büyük katkılarda bulunmuş. Burası, 17. yüzyıldan itibaren Barok tarzı mimarisiyle ünlü bir yerleşim yeri. Zamanla, kasaba sanatçılar için bir cazibe merkezi haline gelmiş ve birçok sanat galerisi, atölye ve müze burada açılmış.
Gezilecek Yerler
1- Szentendre Adaları ve Tuna Nehri:
Szentendre’nin Tuna Nehri kıyısı, gerçekten tam bir huzur noktası. Elinize fotoğraf makinenizi alın, nehir kenarında yürürken harika kareler yakalayın. Sessiz sakin bir atmosfer, huzur dolu manzaralar... Hele bir de denk gelirseniz, Szentendre Adaları’na yapılan tekne turlarından birine katılmak, buradaki deneyimi çok daha keyifli hale getiriyor. Hem serin bir esinti, hem bambaşka bir manzara!
2- Szentendre Açık Hava Müzesi (Skanzen):
Macar köy hayatını merak ediyor musunuz? O zaman rotanızı mutlaka buraya çevirin. Bu açık hava müzesinde; geleneksel evler, eski tarım aletleri, taş yollar ve o dönemin kıyafetleriyle resmen zamanda yolculuğa çıkıyorsunuz. El işçiliğiyle yapılmış detaylar, nostaljik dokunuşlar... Özellikle çocuklu aileler için de oldukça eğlenceli bir yer.
3- Szentendre Sanat Müzesi:
Sanatla iç içe bir yer olan Szentendre’de tabii ki bir sanat müzesi de var! Modern ve geleneksel Macar sanatını bir arada görebileceğiniz bu müze, hem göze hem ruha hitap ediyor. Eğer sanat seviyorsanız, burası sizi mutlu eder.
4- Müze ve Galeriler:
Sokaklarda yürürken bir anda karşınıza çıkan galeriler ve minik müzeler, Szentendre'nin sürprizlerinden. En sevimlilerinden biri de Marzipan Müzesi. İçeride bildiğiniz marzipan tatlısından yapılmış heykeller var; masal karakterlerinden ünlülere kadar aklınıza gelebilecek her şey! Hem gözünüz bayram ediyor hem de çıkınca küçük bir tatlı molası şart oluyor.
Yemek ve Alışveriş
Szentendre’de yemek işi ayrı bir keyif. Şirin mi şirin kafeler, butik restoranlar, mis gibi kokan pastaneler... Macar mutfağının nefis tatlarını burada deneyebilirsiniz. Özellikle tatlılara düşkünseniz, buranın tartları ve şekerlemeleri dillere destan. Nehir kenarında oturup kahvenizi yudumlamak da cabası.
Alışveriş yapmayı seviyorsanız, burada küçük el yapımı dükkanlar sizi bekliyor. Rengârenk takılar, deri çantalar, geleneksel Macar desenli objeler… Her biri özenle hazırlanmış, hediye etmek ya da kendinize saklamak için harika şeyler.
Ulaşım ve Ziyaret Bilgileri
Szentendre’ye gitmek inanılmaz kolay! Budapeşte’deki Batthyány tér istasyonundan trene atlayın, 20-30 dakikada bu sevimli kasabaya varmış oluyorsunuz. Trenler oldukça sık kalkıyor, dolayısıyla plan yapmak çok kolay. Dilerseniz sabah gidip akşam dönebilir, hatta tüm günü burada geçirebilirsiniz.
Budapeşte İşaretli Gezilecek Yerler Haritası, Telefonunuza Kaydedin!
Haritaya ulaşmak için buraya tıklayın.
Budapeşte, tarihi ve kültürel zenginlikleriyle, termal kaplıcalarıyla ve büyüleyici Tuna manzarasıyla unutulmaz bir şehir deneyimi sunuyor. Her köşesi ayrı bir hikaye barındıran bu şehirde, hem geçmişin izlerini sürebilir hem de hareketli sokaklarında modern hayatın tadını çıkarabilirsin. Umarım bu rehber, Budapeşte’deki keşfinde sana ışık tutar ve keyifli anılar biriktirmene yardımcı olur. Yolun açık olsun!
Comments